 | ISBN13 978-975-342-331-1 | 13x19,5 cm, 136 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Kovulanın İzi Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Alaattin Aksoy Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2001 | 2. Basım: Şubat 2014 |
"Pek iç açıcı şeylerden söz etmiyor bu kitap. Tersine, uygarlığın yeraltına tıktığı karanlık içeriklerden, toplumsal vicdan tarafından lanetlenmiş sapkın eğilimlerden, bastırılmış yıkıcı dürtülerden söz ediyor. Kötülükten, kirden ve suçtan; kadavradan, lağımdan ve boktan söz ediyor. Üstelik, bütün bunlardan söz etmekten bir şey umuyor. Yer üstünde asayiş yeraltının denetim altına alınmasıyla kurulmuşsa eğer, aşağıdaki içeriklerin konuşturulmasından geçecektir yıkıcı eleştiri. Kapitalizm bireyin yalnızca kendini tanımasının değil, aynı zamanda kendini unutmasının da koşullarını yaratmışsa, unutulanı hatırlatmayı hedef edinecektir eleştiri. Böyle bir umut var bu yazılarda." – Nurdan Gürbilek  | İÇİNDEKİLER |
sunuş, Nurdan Gürbilek giriş
kara delikler kaos felaket ölüm cenaze cinayet suçluluk
artığın kerameti pislik ve tuvalet çöp ve lağım kadavra: yaşamın artığı fazlanın laneti üzerimizdeki lanet punk: artık sınıfın nihilizmi
mekânın tekinsizliği ev konfor mekânların ölümü aslı olmayan kopya kötü görüntü
birey ve kötülük bir toplum düşmanının günlüğü sade'ı yakmalı mı? landru ve bonnot röntgencilik sayıların tahripkârlığı don juan: basitliğin törenselleştirilmesi toplumsallaşmış bayağılık karşısında bireysel aşırılık  | OKUMA PARÇASI |
Nurdan Gürbilek, Sunuş, s. 7-14 Pek iç açıcı şeylerden söz etmiyor elinizdeki kitap. Tersine, uygarlığın yeraltına tıktığı karanlık içeriklerden, toplumsal vicdan tarafından lanetlenmiş sapkın eğilimlerden, bastırılmış yıkıcı dürtülerden söz ediyor. Kötülükten, kirden ve suçtan; kadavradan, lağımdan ve boktan söz ediyor. Üstelik, bütün bunlardan söz etmekten bir şey umuyor. Yer üstünde asayiş yeraltının denetim altına alınmasıyla kurulmuşsa eğer, aşağıdaki içeriklerin konuşturulmasından geçecektir yıkıcı eleştiri. Kapitalizm bireyin yalnızca kendini tanımasının değil, aynı zamanda kendini unutmasının da koşullarını yaratmışsa, unutulanı hatırlatmayı hedef edinecektir eleştiri. Böyle bir umut var bu yazılarda. Bir kafa tutma aynı zamanda: İnsan bedenini üretkenlikten ibaret bıraktınız, öyleyse inadına çürümüş kadavradan söz edeceğim ben. Oturduğumuz evler alınıp satılabilir bir emlaktan ibaret artık, öyleyse uğursuz perili evlerden söz edeceğim ben. Huzur ve güven arayışına kilitlenmiş yavan bir gündelik hayat var dışarıda, öyleyse felaketten, herkesin huzurunu bozacak bela odaklarından bahsedeceğim. Uygarlığın nimetlerinden söz ediliyor hep, öyleyse aşağıda akan lağımdan söz etmeliyim ben. Ortalama fikirlere, dengeli zevklere, ölçülü bir merhamete karşı aşırı fikirleri, tekinsiz hazları, yıkıcı duyguları savunacağım. Sahte erdemlere karşı kötücül enerjileri, toplumsal bayağılığa karşı bireysel aşırılığı, yeniden yapılanmaya karşı çözülüp dağılmayı, nihayet kaf... Devamını görmek için bkz. |  |
Giriş, s. 15-17 Genellikle kötülükle ilişkilendirilen tekinsizin alanı tarih boyunca iktidarın, kurumların, egemen kültürün baskısına maruz kalmıştır. Uygarlığın gelişiminin tahripkâr, ölümcül içgüdülerin kontrol altına alınmasını gerekli kıldığı süreç içinde şiddet ve kötülüğün tanımı ve uygulanması iktidarın tekeline geçmiştir. Ölümün, suçun, cinselliğin, şiddetin, kirliliğin denetim altına alınmasına kurumsallaşmış dinin, ahlakın, iyiliğin, zorun, hijyenin oluşturulması eşlik etmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda gelişmeye başlayan kapitalizm bu süreci hızlandırmaktan başka bir şey yapmamıştır. Kapitalizme karşı yükselen toplumcu eleştirinin sistem için sorun teşkil eden bu lanetli "kara bölgeler"i ciddiye alması umulsa da sonuç bu yönde olmamıştır. Toplumcu eleştiri gelişen bilimlerin ve Aydınlanmanın yol açtığı iyimserlikle genelgeçer bir iyilik tanımını kabul etmiş, lanetlenmiş olana hak ettiği payı vermemiştir. Bunun bir nedeni kötülük alanlarının insanların toplum halinde yaşamasına karşı tehdit oluşturabilecek yıkıcı eğilimleri içinde barındırmasıdır. Tekinsiz olgular kamuoyunca onaylanması zor, bastırılmış gerçeklerdir ve bu halleriyle gittikçe kurumsallaşan toplumcu muhalefet alanının dışında kalmışlardır. Kötülük bölgeleri sistemin kurumsal ve reformcu dönüşümüyle yetinemeyen, uç eğilimler taşıyan bireylere "yıkıcı" bir özgürlük imkânı sağlarlar. Bu bağlamda kötülük topluma güvenmeyen uç sola, politik nihilizme yakındır. Sade ve Lautreamont'un i... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Hikmet Temel Akarsu, "Kovulanın İzi", Radikal Kitap Eki, 9 Kasım 2001 Subjektif yargılara itibar eden hoşgörülü okurlara sığınarak ifade edecek olursak, Kovulanın İzi 2001 yılının en önemli telif kitabı. Bu yargıya varırken elimizdeki kitabın, daha önce yayınlanmış deneme ve makalelerin bir toplamı olduğuna dair gerçeği gözardı ediyor değiliz. Bunun farkındayız ve buna rağmen bu yargıda bulunmaktayız. Yaşar Çabuklu, üretken bir yazar değil. Az sayıda, nitelikli denemeler ve makaleler yayınlıyor. Bu türde yazılar yayınlayan pekçok yazar gibi akademisyen, gazeteci, eleştirmen vs. de değil. O, örneklerini daha çok Batı toplumlarında gördüğümüz radikal, muhalif yazar türünün ülkemizdeki en önemli temsilcisi. Halil Turhanlı, Barlas Özarıkça, Yıldırım Türker, Süreyyya Evren gibi olağanüstü yetenekler taşıyan deneme yazarları kategorisinden sayılsa da onlar gibi perdenin önünde yer almaktan uzak durur. Bunu, bir mesaj vermek ya da bir tarz edinmek, bir ayrıcalıklılık imajı yaratmak adına da yapmaz. Sadece ve sadece yaşam tercihleri o yöndedir. O yüzden de herhangi bir Yaşar Çabuklu metninde belagat çabası ya da okura bir meseleyi açıklama gayretkeşliği göremezsiniz. Son derece soğuk ve mesafelidir okura karşı. Yazıları art arda sıralanmış hükümlerin birer bileşkesi gibidir. Çabuklu hükümlere onu götüren hipotezleri okura kanıtlama gereğini duymaz. Zikreder geçer. Ancak, hükümde bulunduğu her tümcesinin altında yüzlerce kitap ve referansa dair birikim ... Devamını görmek için bkz. |  |
Orhan Koçak, “Dimdoğru denemeler”, Virgül, Sayı 48, Şubat 2002 Yaşar Çabuklu, denemede Nermi Uygur’un tam tersini yapıyor. Başka her şey, bu iki ucun arasında yer alır, bu iki uç tarzın çeşitli bileşimlerinden oluşur. Uygur, sonuçsuzlukta karar kılmış gibidir: Konu, nesne, işlenecek asıl fikir, onun merceğinden geçerken, bir prizmada kırılan ve ayrışan ışın demeti gibi, değişik görünümlerini sırayla serer ortaya. Hepsi önemli, hepsi taze ve şaşırtıcıdır, hiçbiri nihai değil. Düşünceler önemlidir ama asıl önemlisi birbirine dönüşmeleri, bir büyülü fener gibi durmadan dönmeleridir. Eğer bu yapılmayacaksa ancak tam tersi yapılabilir, der gibidir Çabuklu, ışıktan oluşmayacaksa ancak kurşundan oluşabilir. Son, sonuç, daha ilk cümlenin içinde bile ağır bir çökelti halinde tortulanmıştır Çabuklu’da. Başla son arasında sadece kompozisyonun biçimsel gerekleri vardır. Uygur’un düşünceleri, sevilen bir cismi okşayan parmaklardır; konunun kıvrımları üzerinde gezinir, girintilerini yoklar, onun “havaya çizilen bir dünya” gibi bir kez daha şekillenmesine aracılık ederler. Böyle zorlanmasız bir ilişki söz konusu değildir Çabuklu için: Konunun yavaşça gelişen bir sarmaşık gibi kendini oluşturmasına zaman tanıyamaz, çünkü zaten en baştan konuya yakalanmıştır. Haşin, zorba konulardır bunlar, çevrelerinde zarif arabeskler çizilmesine izin vermeyen. Evet, konular. Kendi biçimlerini dayatan, katı, hoşgörüsüz konular. Çabuklu, “Giriş” bölümünde şöyle sıralıyor bunları: Ölüm, s... Devamını görmek için bkz. |  |
Mahmut Temizyürek, “Deneme Yeni Dönemde ‘TESBİH’ten mi Çıktı?”, Türkiye'de Eleştiri ve Deneme, TÖMER Yayınları, 2002 (...)
Düzenin dışladığı herkesi, “uygarlığın yer altına tıktığı karanlık içeriklerden ve toplumun egemen değerlerinin lanetlendiği sapkın eğilimlerden, yıkıcı dürtülerin bastırılmış hallerinden... kötülükten, kirden, suçtan, kadavradan, lağımdan ve boktan söz eden bir yazar olarak girdi Yaşar Çabuklu denemeye. Yazıyı yıkıcı bir eleştirinin araçlarından biri olarak görüp ona daha fazla bir beklentiyle yaklaşan yazarlardan oldu Çabuklu. Aşağıda kalmış, bastırılmış, itilmiş ve lanetlenmiş her şeyi kucaklamayı yeğleyen Yaşar Çabuklu’nun ayrılmadığı temalardan biri de varoluşun temel sorunu ölüm-kalım konuları oldu. Ruhunu yitirmiş dünyaya az çok sahici biçimde yaşanmış zamanlardan da bilinebilecek nitelikte, bugünden sert bir hatırlatma ve düzenin konformizmine bir başkaldırı çabasını içerdi hep bu yazılar. Üzerimizdeki oyunu görüyor olmanın oyunu bozacağına dair derin bir inanç besleyen bir yazar var. Çabuklu, sözünü dünya kadar geniş bir coğrafyanın içinde dolaştırdı, etkisini de o genişlikte yaşamak istedi. Herhangi bir sempati beklemeyen, “kötü çocuk” rolü üstlenmekten kaçınmayan bir tavır ve cepheden yazdı Çabuklu. Bütün bu konulara, öncelikle varoluşçu yazarların, marjinalliğiyle var olmuş kahramanların bakış açısından görmeyi ve düzenin ittiği, kovduğu her şeyi yazıda kurtarmayı amaçlayan bir gayretin eseridir Kovulanın İzi (200... Devamını görmek için bkz. |  |
|