ISBN13 978-975-342-744-9
13x19,5 cm, 416 s.
Liste fiyatı: 414.00 TL
İndirimli fiyatı: 331.20 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Andrey Platonov diğer kitapları
Dönüş, 2009
Can, 2010
Mutlu Moskova, 2012
Muhteşem Vahşi Dünya, 2014
Çukur, 2017
Birbirimiz İçin Yaşayacağız, 2018
Saklı İnsan, 2022
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Armağan
2. Basım
Liste Fiyatı: 405.00 TL yerine armağan
Diğer kampanyalar için
 
Çevengur
Özgün adı: Çevengur
Çeviri: Günay Çetao Kızılırmak
Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan
Kapak Resmi: Aleksey Savrasov
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Şubat 2010
3. Basım: Aralık 2017

2010 Dünya Kitap Ödülü

Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarındayız, bir grup devrimcinin komünizmi tek hamlede kurmaya niyetlendiği ücra bir kasabada: Çevengur'da. Burjuvalar, "yarı-burjuvalar" ve karşıdevrimciler (mezarlarına gönderilmek suretiyle) saf dışı bırakılmış, mülkiyet feshedilmiş, yaşamak için çalışıp didinmeye son verilmiş, toprağı işleme görevi "evrensel proleter" ilan edilen güneşe bırakılmış, sömürünün olmadığı bir hayat başlamıştır bundan böyle Çevengur'da. Ve bu emeksiz, amaçsız, belirsiz hayat pek çok komik ve trajikomik olaya gebedir.

Sovyetlerin "sakıncalı" yazarı Andrey Platonov'un 1926-29 yılları arasında kaleme aldığı Çevengur, hayatı değiştirme fikrine samimiyetle sarılan "insancıklar"ın hikâyesini absürde kayan mizahi bir dille anlatıyor. Ünlü devrimcilerin bedensiz hayalleriyle kuşatılmış, değişim için yapılacak tek şeyi -yani devrimi- hallettikten sonra öylece kalakalmış garip bir topluluğun öyküsü Çevengur. Her şeyin bittiği ve hiçbir şeyin başlamadığı bir dünyada insanın tabiatla bile mücadele etmek istemediği bir can sıkıntısının öyküsü. Platonov'un kendine has dilinin ve sıradışı bakış açısının ürünü olan bu roman, kahramanlarıyla birlikte hayatın ve ölümün sırrını çözmeye çalışan, hakikatin arayışta olduğunu sezen ve sezdiren bir aydının Rus devrimi üzerine engin düşüncelerini yansıtan bir başyapıt.

OKUMA PARÇASI

Açılış bölümünden, s. 7-12.

Eski taşra şehirleri viran ormanlıklarla bitişiktir. İnsanlar tabiatın içinden çıktıkları gibi yaşamaya gelirler buralara. İşte keskin gözleri ve insanın içini burkacak denli bitap yüzüyle bir adam çıkagelmişti böyle bir yere; her şeyi onarıp donatma becerisine sahipti, oysa kendi hayatını donatısız yaşıyordu. Tavadan çalar saate kadar her tür alet bu adamın elinden muhakkak geçmişti. Kunduraya yeni taban çakmaya da, kurt saçması(1) dökmeye de, eskinin köy panayırlarında satılmak üzere sahte madalya basmaya da hayır demezdi. Kendisine ise hiçbir zaman hiçbir şey yapmamıştı – ne bir aile, ne bir ev. Yazları tabiatın içinde yaşayıp giderdi, aletlerini bir çuvala kor, çuvalı da yastık yapardı – yumuşak olsun diye değil, alet emniyette olsun diye. Erken sabah güneşinden korunsun diye gözlerinin üzerine dulavratotu koyardı akşamdan. Kışları ise, yazın kazandığından artanlarla geçinir, geceleri kilise çanını çalar ve böylece dairesini kiraladığı kilise bekçisiyle hesaplaşmış olurdu. Çeşitli aletler dışında hiçbir şey fazlaca ilgisini çekmezdi – ne insanlar, ne tabiat. Bu yüzden insanlara ve tarlalara kayıtsız bir şefkatle, çıkarlarına kastetmeden yaklaşırdı. Kış akşamları bazen gereksiz eşyalar da yapardı: telden kuleler, sacdan gemiler, kâğıttan zeplinler ve benzerleri, sırf kendi zevki için. Tesadüfen gelen bir siparişi geciktirdiği de olurdu sıkça; örneğin yeni çember geçirmesi için bir fıçı getirirlerdi, o ise, kurulmaksızın, ...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Lemi Özgen, “Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir”, K dergisi, 3 Eylül 2010

Geniş omuzları, artık enikonu bir bıyık şeklini almış dudak üstü tüyleri, güçlü kasları ve yere sımsıkı basan kocaman ayaklarıyla bir delikanlıyı andıran kadın öğretmen, önündeki son kum tepesini de aştı ve biraz aşağılardaki köyü seyre durdu.

Sessiz bir Temmuz öğlesiydi. İnsansız, ağaçsız, hareketsiz ve tümüyle ıssız bir manzara gözlerinin önünde uzanıp gidiyordu. Güneş, tutuşmuş bir gökyüzünün yükseklerinde yanıp kavruluyor, kızgın kum tepeleri bu kadar uzaktan sanki alevler halinde yanan çalılar gibi görünüyordu.

Sonra ansızın fırtına başladı. Öğretmenin doğup büyüdüğü yer de çöle yakın sayılırdı ve orada da ara sıra fırtınalar olurdu ama böylesini o zamana kadar hiç görmemişti. Güneş bir anda yoğun ve sarımsı bir lös tozundan sönükleşti ve rüzgar inleyen kum yığınlarını hışırtılarla kovalamaya başladı. Rüzgar kuvvetlendikçe kum tepelerinin başları daha da koyu tütüyor, hava kumla doluyor ve bulanıklaşıyordu. Vakit gün ortası, gök de bulutsuz olduğu halde güneşin konumunu belirlemek imkansızlaşmıştı. Daha biraz önce yakıcı ışıltılarla dolu ve parlak olan gün, şimdi karanlık ve ölgün aylı bir gece gibi görünüyordu.

Genç kadın öğretmen ilk kez çölün derinliklerinde gerçek bir fırtınayla yüzleşiyordu. Sonra akşam oldu ve fırtına dindi. Çöl eski haline döndü. Öğretmen kumlarda kayarak aşağıya indi. On kadar evden oluşan köyün sakinleri onu karşıladı. Eskiden muhtarken, devrim...

Devamını görmek için bkz.

Murat Belge, “Zorla komünizm olur mu?”, Milliyet Kitap Eki, Ağustos 2010

Platonov benim tanıdığım bir yazar değildi. Şimdi üstüne yazı yazmakta olduğum Çevengur'unu okumam da biraz rastlantısal oldu. Ama kitabı bitirince okumaya değer bir yazar olduğu sonucuna vardım. Şimdi öteki kitaplarını da sıraya koyacağım.

Yazarı tanımamakta şaşılacak bir şey yok. 1951'de ölmüş, ama Sovyetler Birliği'nde yazdıklarının çoğunun yayımlandığını görmek zaten kendisine nasip olmamış. Stalin onu ancak dolaylı yoldan öldürmüş, diyelim. Çünkü oğlunu on beş yaşında bir çocukken Sovyet düşmanı diye yakalayıp Gulag'a sürüyorlar. Üç yıl sonra, orada kaptığı veremle dönüyor; çok geçmeden de ölüyor. Babası da ona bakmaya çalışırken verem ona da geçiyor. Bunun için 'dolaylı kurban' diyorum.

Öncü olabilirdi

Platonov'un romanını okurken rejime yönelttiği eleştiriye rağmen bir komünist olduğu izlenimini edinmiştim. Sonra biraz internette bakındım ve okuduğum metinlerde bunun böyle olduğu doğrulandı. Babası bir demiryolu işçisiymiş. Bu romandaki başmakinist ve bir ölçüde Zahar Pavloviç o modelden esinlenerek yaratılmış olabilir.

Platonov kendisi de çeşitli işlerde, kol emeği gerektiren işlerde çalışmış. Belli ki komünizmin Rusya'da yerleşmesine katkıda bulunabilmek için özel çaba harcamış. Makinayla, teknolojiyle ve maddeyle ilginç bir entelektüel ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Makinayı önemsiyor, çünkü insanı insana yakışmayan çalışma biçimlerinde...

Devamını görmek için bkz.

Esra Yalazan, “Merhamet, devrim ve Platonov”, Taraf, 3 Nisan 2011

Öyle bir yer var mıdır acaba? Olsun isterdim. “Her şeyin bittiği, hiçbir şeyin başlamadığı bir dünyada insanın tabiatla bile mücadele etmek istemediği bir can sıkıntısının hikâyesi...” diye tarif edilen bir aleme aitmişim gibi bezgin ve kendime yabancıyım çünkü. Bu günlerde çok düşündüğü için atmaktan vazgeçen kalbimle birlikte, ruhu da hırpalayan bahar yorgunluğunu sırtlanıp aralarında çelimsiz otların bittiği parke yokuşlardan tırmanırken Saşa gibi hayallerimi kovalıyorum. Hayat yekpâre bir rüya misali parçalanmadan geçip gidiyor. Dip uğultusu gibi derinden, sessizce akıyor zaman. Aklını yitirmişçesine telaşla koşturup duran insanlar hakkında onun gibi tahminlerde bulunuyorum. Acı çeken sesini duyurmak için hırıltıyla konuşan ihtiyar bir adama acıyorum durup dururken. Buğulu pencere önlerinde titreyen kumrularla yekvücut olmanın bilinci beni sakinleştiriyor.

Bazen o çelimsiz, yetim çocuk gibi eskimiş bir masaya bakıp, “O da benim gibi biraz lüzumsuz, hiçbir farkımız yok işte” diyecek kadar durgunlaşıyorum. Sonra rüzgârsız bir havada hiç kıpırdamayan dalların gıcırtısını işitip “Demek onlar da sıkılıyor” diyorum ama Saşa gibi bunu söylediğimde büsbütün rahatlayamıyorum. Sadece ağaç olmak istiyorum. Bütün felaketler, mevsim geçişleri, kainatın sonsuzluğunda kaybolan sesler, yeryüzünün kabuğuna kazınan harfler, yerini bulamayan sözcük kalabalığı, her şey sıradanlaşıyor. Yine de ılık...

Devamını görmek için bkz.

Günay Çetao Kızılırmak, "Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği", Kitap Zamanı, 5 Ağustos 2015

Andrey Platonov’u yanında rahat olabileceğim az sayıda insandan biri olarak görürüm. Elbet, bir eser üzerinde çalışması için çevirmenin böyle hissetmesi şart değil, hatta biraz mesafe daha objektif olmayı sağlayabilir. Örneğin Tolstoy’u çevirirken büyük bir filozofu çevirdiğimi bilirim. Platonov ise arkadaştır, talihi hiç yaver gitmeyen, oradan oraya sürüklenip sonunda yeni bir keşif ve hikâyeyle çıkıp gelen bir derviş. Onu okurken, çevirirken büyük bir yazar karşısında olmanın mahcubiyetini duymazsınız. En hayati meselelerden söz açtığında bile sıradanlığın inceliğini daima koruduğunu düşünürüm. İnsana ilişkin keşifleri onu ulaşılmaz yükseklere çıkarmamış, daha da içimizden biri kılmıştır.

Andrey Platonov, Sovyet edebiyatına bir işçi-yazar olarak ve ilkin şiirle girmişti. Şiiri sonraları bıraktıysa da bana kalırsa imgeler dolayımında düşünmeyi ve yazmayı hep sürdürmüştür. Devrim ve iç savaştan sonra Voronej Demiryolları Teknik Okulu’nu bitiren yazarın hayatını daima trenler ve tren yolları keser. Bunun yanı sıra toprak ıslah işleri ve tarımsal elektrifikasyon alanlarında çalışır. Devrim ile teknolojik gelişimin kesiştiği noktada insanın hak ettiği yazgıya kavuşabileceğine duyduğu inançla Platonov ilk yıllarında mutlu bir geleceğin hemen kıyısında durur. Moskova Çestnova’nın basit bir görevi yerine getirerek bile olsa bu ortak mutluluğa hizmet et...

Devamını görmek için bkz.

Hüseyin Kıran, "Platonov, insandan yanadır", K24, 20 Eylül 2018

Andrey Platonov, Sovyetlerin en önemli romancılarından. Sovyet iktidarı ve bizzat Stalin tarafından sakıncalı bulunmuş, hayattayken pek çok bürokratik engelle karşılaşmış, neredeyse yaşamasına izin verilmemiş bir sanatçı.

Büyük romanı Çevengur ise, bize Sovyet devrim süreci içinden, Birinci Büyük Savaş ve akabinde yaşanan iç savaş henüz yer yer sürerken, Çevengur isimli ücra bir kasabada yaşanan devrim deneyimine dair ilginç bilgiler verir. Kitabı incelemek için yeterli motivasyondur bu; nihayet, tarihin bu dönemi, özellikle sol-sosyalist çevreler tarafından bütünüyle lider/ parti/ iktidar gibi dar kavramlara hapsedilerek anlaşılmaya çalışılır.

Sol hareketin sosyalizmin kuruluşu meselesini sadece bir iktidar aparatı ele geçirmek ki bu olsa olsa devlettir, olarak anlaması, yeni bir dünyanın insandan bağımsız, onun istek ve arzularından, hınç ve öfkelerinden, temelsiz istençlerinden ve aşkın eğilimlerinden de doğacak kuvvetlerle kaçınılmaz ilişkileri olacağını anlamama tutarlılığından, indirgemeci tarih okumasından ötede, derinde, temelde olarak sanat, bu noktada roman sanatı, sosyalizmin kalbinden, basit kitlelerin etkinliğinden, etkilenmelerinden, romantizmi, yaşama mücadeleleri ve çıkarcılığından yola çıkarak serimler.

Makinelerin dünyası

İçeriğinden, en temel insan ilişkilerinden arındırılmış bir dünya için makineler, güvenli çalışmal...

Devamını görmek için bkz.

Bedriye Korkankorkmaz, "Platonov üzerine dağınık satırlar!", Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Ağustos 2021

Her koşulda insan kalmayı başardı!

Yitik hayatlarımızın mezarlığında ölülerimizle birlikte yaşadığımızı şimdi daha iyi anlıyorum. Soluduğum nemli havaya sinen hayal kırgınlıklarını ciğerime çekiyorum. Söyleyecekleri çok olan bu insanları düşüncelerini ifade etmeleri için uyandırmak istiyorum.

Kabirlerinde uyuyanların üstünlüklerinden ürperiyorum, yüzleşmekten korktuğum gerçekleri bana anımsattıkları için. Öbür dünyaya dair bilmek istediklerim haddinden fazla. Bu konuda bilgilenmek de istemiyorum. Ansızın düşmek istiyorum bu karalık kuyuya onlar gibi. Beni kimin attığını anlamak için dönüp arkama bakacak zamanım olsun istemiyorum.

Ben bu düşüncelerle cebelleşirken Rus yazar Platonov yanıma yaklaşıyor. Bana yaklaşımından olacak üstünlüğünden korkmuyorum onun. Kendisini öldüren değil; onu benim için yaşatan soylu ruhundan sesleniyor bana. Yaşayan ölüler ile gerçek ölüler arasındaki farkı algılamamı sağlıyor.

Yüreğinin derinliklerine yolculuk ediyorum. Yüreğinde gördüklerim eserleriyle örtüşmüyor. Yaşıyor olmaktan acı çekiyor. İnsanın 21. yüzyılda bile değişmeyen makûs yazgısına kahroluyor. Onu anlıyorum galiba.

Yaşarken ölümsüzlük ruhuna erenlerden biri olduğu için benim içinde yaşadığım çağ ile kavgamı algılıyor ve ıstırap içinde kıvranan ruhuma şefkatle dokunuyor.

Fark yok aramızda. Yaşadıklarının...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X